Akyaka, kendine has mimarisi ve yaşam stiliyle adına geçtiğimiz sene slowcity ünvanını da ekleyerek tüm dünyada övgüyle isminden söz ettiren hoş bir belde. Ablamın son 4 senedir eşiyle burada yaşamasından dolayı ise benimde yakından tanıma imkanına sahip olduğum güzel mi güzel bir Ege cevheri. Tahmin edeceğiniz üzere sık yaptığım ziyaretlerim sayesinde üzerinde zevkle yazabileceğim bir dolu konu ve görsel seyahat arşivimde birikmiş durumda. Ancak bugüne kadar “nereden başlasam, nasıl anlatsam?” düşünceleri içinde bir türlü blogumda yazı safhasına geçememiştim. Şimdi fırsat bu fırsat ablamı çok mutlu edeceğinden de emin olduğum için, hayatını sürdürme kararı aldığı, onun çok sevdiği bu beldeyle ile ilgili yazımla kendisine biraz değişik bir yaşgünü sürprizi hazırladım…
Geçtiğimiz sene Akyaka‘ nın tüm güzel sokaklarında beni adım adım , çocuksu enerjisi ile adeta hoplaya zıplaya gezdirip, evlerin mimarisinin hikayelerini teker teker anlatarak , çiçekleri dallarından koklayıp, tüm naiv tutkusuyla çevreyi bana tanıtmıştı. Bende keyifle Akyaka ya çok yakışan bu şeker hatunu adeta hayal dünyasının bir uzantısı olan mekanında kare kare resimledim. Ve şimdi tüm bu hatıraları şimdi kendi perspektifimden süsleyip püsleyip, sarıp sarmalayıp yaş günü hediyesi olarak kendisine hediye ediyorum. Çünkü, biliyorum ki kendisi için değerli olan şeylerin, sevdikleri tarafından takdirle ve sevgiyle karşılanıldığını bilmekden daha büyük bir hediye olamaz…
Şu an tebessüm ile yazımı okuyup bir an önce resimlere geçmek için sabırsızlandığını da eminim çünkü kendisi tam anlamı ile görsel düşkünü bir yetenek… Bana çok küçük yaşlarımda iken temel sanat, resim ve renk bilgisini yağlı boya tablolarının üzerinde çalışırken birebir anlatmıştı. Böylece tasarıma ve sanata hayranlığımın temeli ablam sayesinde atıldı. Adeta minyatür titizliği ile çalıştığı detaylı, pastoral tabloları benim gözümde hep kendisinin bir yansıması oldu. Evine ve dekorasyonuna düşkünlüğü, Anadolu kültürü hayranlığı, sevgiyle bakdığı rengarenk çiçekleri, onu sonunda İstanbul’ un telaşlı metropolitan kucağından alıp Muğla’ nın doğa harikası Gökova koyundaki bu güzel Ege beldesi yavaş şehri Akyaka’ ya taşıdı. Sanırım dünyada bir başka yer ablama ve hayata bakışına daha fazla uyamazdı, yakışamazdı. Haydi şimdi bu güzel beldeye sanal bir seyahate çıkalım, bakalım nasıl yaşam alternatifleri de varmış bu dünyada hep beraber görelim…
Muğla’ nın Ula ilçesine bağlı bu güzel yerleşim bölgesi doğa ve yöresel yerleşim birimlerini mükemmel bir şekilde kombine eden Nail Çakırhan‘ ın keşfi ile esasen bugünkü eşsiz kimliğine kavuşmuş. Sevgi, sanat ve kültür ile dünyanın en itibarlı mimarlık ödüllerinden Ağahan ödülüne layık görülmüş bir projenin yolunda ilham alan mimari ile bezenmiş sessiz, renkli ve mis kokulu sokaklarını, pırıl pırıl, beyaz boyalı, ahşap süslemeli Türk evleri ve iç dekorasyonları ile Akyaka hakkında kitap yazılası bir belde.
Geleneksel Ula mimarisinin detayları ile bezenmiş Akyaka evleri yerel ustaların bilgileri, titiz işçilikleri, donanımları, bölgeden çıkan doğal taş ve ahşapın kullanımı ile sahip olduğu estetik sadece geleneksel yapıları ile göreni etkilemiyor, ahşap kapıların arkasındaki gizli bahçelerindeki vahşi bereketli topraklarında yemyeşil ağaçları, sokaklara sarkan meyve dalları ve rengarenk bitkiler ile de göz alıyor. Bugün apartman dairelerine sıkışmış, çoğu zaman bir balkondan bile mahsun yaşayan biz şehir insanları, bu mükemmel doğa ve insan uyumunu görünce gıpta ile bakmadan edemiyoruz doğrusu.
Bugün Nahil Çakırhan artık bizlerle değil ama arkasında kalbi atan ruh sahibi bir Ege beldesi bırakmış. Öyleki bu bölgeden genç mimarlara ilham kaynağı olmuş. Örneğin, bugün bölgede butik otel olarak hizmet veren Ottoman Konak Muğla mimarisine tüm detaylarıgöz önünde bulundurularak inşaa edilmiş. Dolayısı ile Otel Ula mimarisinin ve Osmanlı yapı düzeninin tüm detaylarını kendi içinde buluşturmuş. Otelin mimarisindeki bu geleneksel yapı, iç dekorasyonundan ve kullanılan tüm dekoratif objelerine her köşesinde tarzını hissetiriyor. Özellikle Türkiye yi ve geleneksel dokularını merak eden yabancı misafirler için bu mekanda konaklamak egzotik atmosferiyle oldukça ilginç olsa gerek.
Akyaka hayranı Muğlalı anne, baba ve biri iç mimar, biri mimar iki kardeşin işlettiği bu otel gerçek bir aile oteli. Anne belli ki el işlerine çok düşkün ve tam bir obje kolleksiyoncusu. Ottoman Konak Hotel’ in her köşesinde ayrı obje, çini, tablo, takı, tekstil, yerel giysiler adeta konaklayanlarına “müze otel” hissiyatı veriyor.
Ottoman Konak’ ın aile mensubu Yiğit Toprakçı, bölge mimarisi detaylarını başarı ile çözümlemiş, stilini bu yöne odaklamış genç, yetenekli ve girişimci bir Mimar. Geçen sene yazın otellerinin iç mekanlarını blogumda post etmek üzere resimlerken bir TV kanalında Akyaka ve mimarisi üzerine program için hazırlık yapılıyordu. Bende Yiğit Bey in yaptığı son Akyaka evi projesinin röportajına katıldım. Bu vesile ile bir yazlık ev olarak tasarlanmış, günümüzün ihtiyaçlarına göre modernize edilmiş titizlikle inşa edilmiş bu tipik Muğla evini büyük keyifle gezip resimleme fırsatı buldum.
Evin göze çarpan en büyük özelliği ferah ve kullanımı rahat mekanları. İlk katı avlu konseptinde, geniş bir yaşam alanı sunuyor, üst katın avluya bakan ahşap trabzanlı holu hem tipik Türk mimarisinin bir detayı hemde evdeki bol ışığı odalara taşıyan bir geçiş. Tam ortada ise ahşap oymalı tavana asılmış, devasa, zincir avize mevcut. Aydınlatma ilk katın tavan yüksekliğine kadar sarkıyor ve mekanda stili ile kuvvetli bir odak noktası oluşturuyor.
Mimar tarafından ev için özel tasarlanmış zincir aydınlatma elemanlarından biri
Evin meraklı, füme renkli kedisi çintemani desenli kumaş üzerinde son derece zarif bir şekilde uzanıp bizi usulca takip ediyor
2. kattan alt kat avluya bakış
Evin genel dekorasyonuna hakim yerel Anadolu tarzında objelerle tasarlanmış köşeden bir görünüm
Metal sini masa üzerinde Kütahya çini seramikleri
Hayran olduğum bu kedi adeta evin sahibi gibi. Sanki başka bir kedi daha fazla bu Türk evi ile bağdaşamazdı 🙂
Beyaz tonların hakim olduğu evin çatı katı
Bahçesinden çiçekler fışkıran tipik bir Akyaka evi
Akyaka da tüm evler benzer disiplinle yapılmasına rağmen hepsi kendi içinde ayrı, kendine has detayları barındıyor
Öğle vakti sessiz bir Akyaka sokağı manzarası
Arkasına dağ manzarasını almış, Palmiye gölgesinde Akyaka evlerinden bir görünüm
Sıcak Ege günlerini gecelerini serinleten adeta klima etkisi yapan, Gökova koyuna dökülen, buz gibi Azmak çayı ve Ottoman Konak’ ın önüne park etmiş teknesi
İncilay Hn.’ ın bu sokaklarda dolaşırken zevkine diyecek yok, mutluluğu her halinden belli:)
Bu sokakların ve sakinliğinin enerjisi gerçekten bir başka
Her biri birbirinden farklı ahşap Muğla kapıları çoğu zaman nazar boncuğu ile kötü gözlerden korunmuş
Ablam “hadi gel daha sana gösterecek çok şeyim var” dercesine bana rehberlik ediyor
Türkiye de Seferihisar‘ dan sonra geçtiğimiz sene slow city olarak seçilen Akyaka tam anlamı ile hayatın tüm telaşından uzak, günlerini sindire sindire geçirenlerin şehri. Mottosu yavaş ve hissederek yaşamak olan bu yeni hareket hızlı “fast” yaşam kültürü ile değerlerin yitirildiği jenerasyonumuzun açık bir protestosu. Bir tarafta biz hızlı metropolitan hayatında zamanı yakalamaya çalışırken, yaşam gustosu olan bu insanlar, hayattan nasıl lezzet alınabileceğini farklı bir şekilde de yaşanabileceğini ve eşsiz kılınacağını lütfen slowcity temasında örnek olup göstersinler. Sakinlerinin sahip çıktıkları doğaları, şehir planları, çevre düzenlemeleri, yozlaşmış belediyelerin artık miyadını doldurduğunu hepimize ispatlasınlar artık. Dünya toplumları olarak özendiğimiz ve özendirildiğimiz, tükenmişlik, pazarlanmışlık olmasın. Keşfedilmişlik, korunmuşluk, değer bilme olsun. Görüyorum ki slowcity konseptine her hareketi ile çok uyuyor İncilay. Yaş günün kutlu hayatın Akyaka dolu olsun sevgili ablacığım! Umarım sana olan hediyemi beğenmişssindir…